13 Temmuz 2010 Salı

anneler ve çocuklar

Küçükken neyi nasıl yaptığınıza bakılmaz,yaptığınız yada yapmadığınız şeyler için kızılmazdı.En fazla antika sayılan bir vazoyu kırmak, yemek seçmek, tabakları oynarken devirmek gibi "çocukça" şeyler için arkanızdan bir terlik savurulur,ikinci bir vakaya kadar kızılan da zaten unutulurdu...Merak ediyorum acaba yaş büyüdükçe çocukların yaptığı yanlışlar mı büyür yoksa yanlışa bakış açısı mı? Peki çocuk büyüdükçe dertlerini de mi büyütür yoksa gerçekten nitel olarak zaten büyüyomudur? Artık daha akıllı diye daha çok kızma eğiliminde midir anneler?
Bazen sadece gülüp geçmek istiyor insan."Yahu koca kazık oldu hala bilmemneyi yapmıyor" demenin kime ne faydası var?Aslında yaş ilerledikçe çocuk da kendine göre sorgulamaya başladığı için sorun büyüyor heralde...Çocukken yersin dayağı oturursun ama sonraları kırgınlık başlıyor her iki tarafta da.Keşke sadece "bu saçma bir mesele ve de çok küçük, halledilemez değil" diye baksak.Dışarıdan söylemek yada ( yazmak=) ) daha kolay...İşin en saçma tarafı da bu sorunların gerçekten çok "küçük" oluşu...
Kıssadan hisse: Anneler için çocuk büyümez ve de hep mükemmele ulaşma çabasıdır,Çocuk içinse "annem beni hiç anlamıyor" sloganı... Naparsanız yapın bu doğa kanunu değişmeyecek bize de anca bunları yaşamak ve de bazen yazmak düşecek...

11 Temmuz 2010 Pazar

Bir havuz macerası..
İnsanlar gerçekten çok acayip.. Bugün bir kez daha farkettim ki sadece belli kalıplar üstüne yaşıyoruz!
Bir yaz gününden beklenen bütün özelliklere sahip olmasa da güzel bir gündü diyebilirim.Deniz kum güneş üçlemesi yoktu tabi, şehir içinde "nerede su var oraya kaçayım" mantığında olunca "havuzlu villa"lardan iyisi yok.Havuzunda belli ölçüleri var malum ona uymak lazım..İnsanların tepkilerini gözlemeye başladım.Havuza girmeden önce mantarları yok eden iltihap kapmayı önleyen bi çeşit su konuyor girişe.Ama nedense insan sağlığı için de olsa "kural" olmuş herşeye karşı çıkma eğilimindeki yurdum insanı "amaaaaaan eskiden ilaçlı su mu varmış geç çöcuğum" mantığıyla havuza çocukları ilaçsız sokmaya başladı.E güldüm tabi haklıyım! Annesi mantar kapmasın çocuk derdinde değilde eskiden ilaç mı varmış derdinde.E iyi o havuza da girmeyelim bu mantıkla. "Eeeee eskiden havuz mu varmış canıım!" Acaba gerçekten gülmelimiyim? yoksa hata mı yaptım?
Bir de sayfalarca yazılan "havuz kuralları" bölümü var..İnsanın okurken uykusu geliyor zaten kuralların son kısımları hiç okunmuyor ki zaten bunları okuyan insanlara da rastlanmıyor...Sanki kırk yıllık yüzücü gibi tramplen olmadan varmış gibi atlayanlar mı dersiniz sezlongda ortalıgın canına okuyan çocuğuna zeytinyağlı dolma getirenleri mi...Hele ki kafası suda,kendi halide yüzen insanın vay haline... Her an bir çocuk "anne baak anne bak bombalamaaaaa!" diye tepesine atlayabilir.Kıyafetiyle suya girenleri saymıyorum bile..Peki kural da kural diye geçinenlerin "ben kırk yıllık coğrafya öğretmeniyim" havasındakilerin kendi hayrına habire kural delme çalışmaları ne olacak? İkisinin ortası yokmudur?İnsanlararası çelişkilerin bir yenisini daha keşvetmenin haklı gururu içindeyim! İyi çelişkiler...


27 Haziran 2010 Pazar

Güzel ve Çirkin

Dış görünüş mü yoksa insanın beyni mi daha önemlidir? Her 3 kişiden 2 sinin cevabı abartı bir samimiyetisizlikle: ''aa tabiki beyni''... Bunca estetik ameliyat,pahalı pahasız renkli renksiz bir dolap dolusu kıyafet, dolup taşan kuaförler sadece 'BEYİN' için(!) İnsanın kendine önem vermesi değildir mesele..Kendine saygıdan doğan doğal bir bakımdan söz etmiyorum.Abartı şıklıklar,üste olmasada alınan gereksiz eşyalar, boya küpü kadınlar, aynalar önünde saatlerini geçiren kadınlar/adamlar..Evet lütfen artık kabul edelim zekanın sırası güzellikten sonra geliyor! İşyerine eleman arayan insanların özgeçmişlerde resim istemesi tesadüf olmasa gerek.Resimlerden kişilerin hırlı mı hırsızmı olduğu asabi yada sakin olduğu güzel yada çirkin olduğu tahlil ediliyor daha sonra aranan uygun özelliklere sahip olup olmadığına bakılıyor."Ne yani dünyaya dön hiç mi bakmayalım??" sorusunun cevabını, baktığımızda ne bulmak istediğimize bağlayasım var."ey yazıyı yazan kişi! çirkin misin? diye de sorabilirsiniz.Güzel sayılmam diyerek cevap veririm ama neyseki aptal değilim...
Geçen gece gördüğümşey karşısında şoka uğradım.Hiç bir zaman görüntüm yaşımın hakkını vermedi ve cam adamı görene kadar bundan ziyadesiyle şikayetçiydim. Evet bildiğimiz cam adam, kemileri o kadar kırılgan ki biraz sert bir harekette hemen çatlayıp kırılabiliyor.Gördüğüm manzara inanılmazdı.22 yaşında bir insan ama o kadar küçük görünüyor ki.İster istemez "aaaaa!! nasıl ya?" dedim.Deminden beri bahsettiğim görüntü önyargısı bende ortaya çıkıverdi.Kendisine engelli denmesinden nefret eden,konuştuğu zaman dolu dolu konuşan gülmekten öldüren bu küçük insan tekrar düşünmeye itti beni.Ne yani onu hiç görmesem sadece yazılarını okusam onu kafamda çok düzgün bir insan prototipine sokmayacakmıyım?? Elbette sokacağım.
İnsanlararası bu çelişkinin bende de olduğunu farkettiğimden beri bir daha asla yapmamam gerekenler listesine ekledim ve "ne olursan ol gel" felsefesini uygulamaya koydum.Üstelik pek güzel olmamayı da sorun etmemeye karar verdim ne de olsa dünyaya iz bırakmış çoğu önemli insan da pek güzel/yakışıklı değildi! Aman allah aptallardan korusun...

22 Haziran 2010 Salı

Değişim...

Normalde 'asla yapmam' dediklerinizi ne sıklıkla yaparsınız? Evet anket sorusu gibi ama cevabı bugun fazlaca önemli benim için... Cevaplamam gerekirse şu sıralar ÇOK sıklıkla yapıyorum...İnsanın kendine yabancılaşmaması için yapması gerekenler listemin başında şu sıra.En önemlisi de sevgimi tarif etmekte bile zorlanırken, bir çok seyi onunla beraber yaparken, onunla büyüdüğümüzü hissederken zat ın doğum gününü unutmam işte tam olarak 'asla yapmam' dediklerimdendi...Gündelik hayatın sıkıntısı önümü görmeme engel olurken en yakınımı unutmama kadar gitti mi?
En iyisi ben en baştan başlayayım. Klasik Türk filmi hikayelerinden değil..Sıradan kesinlikle değil.
1 buçuk sene önce hiçte 'ilk görüşte aşk' kalıbına uymayan şekilde malum şahısla tanıştım.Hatta pek romantik tabir edilebilecek bir ortamda yağmur altında İstanbula karışmaya hazırlanırken elimde 'Eroinle Dans' kitabı, koltuğumun kenarından çaktırmadan ona bakmaya çalışıyordum.Göründüğü gibi ortamlar romantik olsada biz değiliz. beceremediğimiz bir durum..Konuşmak bizi birbirimize alıştırdı yazmak birbirimize bağladı.Müzikler tam istenen anda bizi buldu ama bizim yaptığımız gülmek oldu.1 buçuk sene eskiden çok kısaydı artık onunla uzun, güzel eğlenceli...Derken neden kumandamız yok! Tam o anda zamanı durdurup 'bugun benim doğumgünümdü..' lafını söylediği an geri sarabilecek?? Klasik insan ilişkileri kavramını tamamen yok edip toplumsal rolleri de tersine çevirdim..İlişkinin kız tarafı olarak erkeğin doğumgününü unutan üstelik yaptığı rezilliği de üste çıkarak dırdır etmek suretiyle mahvetmek..
Buradan bugunkü rezilliğimin bir telafisi olarak söylemek isterdim bişey...:Seni hiç bir zaman bu duruma bir daha sokmayacağıma söz veriyorum.
Beni küçük bir kızken buldun elini uzattın tuttum..Büyümeye devam ediyoruz beraber yürüyoruz eğlenirken öğreniyoruz bugun bende öğrendim...Doğumgünün doğumgünüm.. biz beraber doğduk beraber büyüyoruz.Seni seviyorum!